Şansa körü körüne bağlanmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Şanssızım demek doğru tabir değil. Elbette şans denen şey vardır o da kısmet. İnsanlar bir şeyleri kendi emekleriyle kazanarak elde ederler. Hiç bir şey yapmadan bekleyip sonra da şanssızım demek bana göre yanlış. Bir şeylerin gerçekleşmesini istiyorsak çabalamalı, cesaret göstermeli hatta riske girmeli. Çünkü risk olmadan elde edilemeyecek şeyler vardır. Engellere boyun eğmemeli, onları aşmak için gayret göstermeliyiz. Ancak bu şekilde isteklerimize ulaşabiliriz. Fakat bu uğurda başkaları hiçe saymak uygun olmaz. Hem kendimizi hem başkalarını düşünmek zorundayız. Bir toplum içinde yaşıyoruz. Bundan ötürü başkalarının haklarını göz ardı etmemeliyiz. Herkese saygı göstermek durumundayız.
11 Mayıs 2016 Çarşamba
Köylü ile Bülbül
Köylünün kendi elleriyle oluşturduğu bir bahçesi varmış. Bu bahçede de güller varmış. Köylü bu güllerden birini çok severmiş.
Bir sabah gülünü sevmeye gitmiş ama bir de ne görsün? Bülbül yüzünü güle sürüp gülün yapraklarına zarar veriyormuş. Sinirlenen köylü bülbülü kafese kapattı. Bülbül neden kafese kapatıldığını anlayamadı ve sordu:
-Beni neden kafese kapattın? Suçum ne? dedi.
Köylü:
-Sevdiğime zarar verdin dedi.
Bülbül:
-Güle zarar verdim diye bunları yapıyorsun ama bana verdiğin bu ceza ne olacak? dedi.
Bunun üzerine köylü bülbülü serbest bıraktı.
Bülbül:
-Sen bana iyilik yaptın, ben de sana iyilik yapacağım, dedi. Bahçedeki ağacın altını kaz, orada hazine var dedi. Köylü bülbülün dediğini yaptı ve hazineyi buldu. Köylü bülbüle şöyle dedi:
-Hazineyi gördün de benim sana yaptığım tuzağı nasıl görmedin? dedi. Bülbül:
-Takdir-i ilahi hükmünü gösterecekse göz görmez.
10 Mayıs 2016 Salı
Hayreti-Gazel
Dilerem can oynayup ışkunda cana ten yakam
Raksa girem germ olup meclisde pirahen yakam
Bal ü per yirine bi-perva dil ü can yandurup
İsterem kim ışk odın pervaneden ruşen yakam
Çak çak olmak mukarrerdür hayatum camesi
Dest-i hicranundan olmazsa halas erken yakam
El uzatma har tek damanına bir kimsenün
El elinde olmasun dirsen birader sen yakam
Sözlerümde Hayreti bir suz var kim umaram
Gün gibi bu Rumda Husrev çerağın ben yakam
Lami'i Çelebi-Gazel
Asıl adı Mahmud. Eserlerinden kazandığı parayla geçinen nadir şairlerdendir.
Gerçi hak itdi vücudum hasret-i ruyun senün
Gitmedi dilden heva-yı kadd-i dil-cuyun senün
Anlamı:
Sevgilinin hasretinden toprak olmuş yani ölmüş fakat yine de hasreti bitmemiştir.
Micmer-i canın yakaldan ışk odı ben hastenün
Doydı buy-ı üstühanumdan seg-i kuyun senün
Anlamı:
Micmer, buhurdanlık demektir. Eskiden buhurdana güzel kokular saçılması için amber serpilirmiş. Gönlünü buhurdanlığa benzetmiş. Kemikler gönül buhurdanlığında yanıyormuş ve köpeklerde bu kokudan doymuş.
Cana minnetdür ne navek kim urur ya kaşlarun
Olmışamdur haşre dek candan du'a-guyun senün
Anlamı:
Kaşlar yaya benzetilmiş ve aşığa ok atıyor.
Berk-veş bir dem görinüp gizlenürsin ey peri
Ademiler öldürür vallahi bu huyun senün
Anlamı:
Sevgiliyi bir görünüp bir kaybolması yönüyle şimşeğe benzetmiş. Bu huyu insanları öldürürmüş.
Dem ururmuşsun heva-yı müşk-i zülfinden meger
Bu sebebden can virürmiş ey saba buyun senün
Anlamı:
Şiir yazılan şahsın saçının güzelliği vurgulanmıştır.
Eşiğinde baş komuşsun ol mehün subh-i ezel
Anun içün çarha döndi ey güneş kuyun senün
Anlamı:
Ey güneş ezel sabahı o ayın eşiğine baş koymuşsun onun için senin mahallen feleğe döndü.
Hey nice rind-i cihansın Lami'i sufi-sıfat
Hankah-i çarhı dutdı hay-i pür-huyun senün
Anlamı:
Rind, samimi bir tiptir. Sufi ise dindar görünmeye çalışan kimse. Bu beyitte de nasıl rindsin diyor kendine. Sufiler gibi hay huy edersin diyor.
9 Mayıs 2016 Pazartesi
Klasik Türk Edebiyatı
Bu dala çeşitli adlar verilmiştir: Divan edebiyatı, Eski edebiyat, Saray edebiyatı...
Bu dala mensup ürünler Arapça, Farsça ve Türkçe'nin karışımıyla zuhur etmiştir. Nazım şekilleri; gazel, kaside, mesnevi ve daha pek çoğu. Aruz kalıplarıyla yazılmıştır her biri ve çeşitli sanatlar mevcuttur. Teşbih, intak, tezad, hüsn-i talil, istiare... Şair hayal gücünü kullanarak her biri ayrı şaheserler ortaya koymuştur.
Değişik konulardan da faydalanılmıştır. Tarih, astronomi, coğrafya, peygamberler, ayetler... Şairler bütün bu konulara hakimlerdi. Her konuda bilgileri vardı. Çünkü kendilerini çok iyi geliştiriyorlardı. Halkın çoğu şiir yazar ve okurdu. Padişahlar bile şiir yazarlardı.
Bu edebiyat her şeyden katılarak oluşmuş bir edebiyattır.
Bu dala mensup ürünler Arapça, Farsça ve Türkçe'nin karışımıyla zuhur etmiştir. Nazım şekilleri; gazel, kaside, mesnevi ve daha pek çoğu. Aruz kalıplarıyla yazılmıştır her biri ve çeşitli sanatlar mevcuttur. Teşbih, intak, tezad, hüsn-i talil, istiare... Şair hayal gücünü kullanarak her biri ayrı şaheserler ortaya koymuştur.
Değişik konulardan da faydalanılmıştır. Tarih, astronomi, coğrafya, peygamberler, ayetler... Şairler bütün bu konulara hakimlerdi. Her konuda bilgileri vardı. Çünkü kendilerini çok iyi geliştiriyorlardı. Halkın çoğu şiir yazar ve okurdu. Padişahlar bile şiir yazarlardı.
Bu edebiyat her şeyden katılarak oluşmuş bir edebiyattır.
Türk Halk Bilimi
Türk halk bilimi, Türk dili ve edebiyatı bölümünün ana bilim dallarından biri olmakla beraber ayrıca bazı üniversitelerde tek başına bir bölümdür.
Türk halk bilimi, adından da anlaşılacağı gibi Türk halkının adet, gelenek, inançlarını, oyunlarını, yemeklerini, kıyafetlerini tanıtan bir bilim dalıdır. Diğer bir adı Folklor'dür. Lakin folklor günümüzde halk oyunu diye bilinir. Bu yanlış bir kanıdır. Folklor halk biliminin diğer adıdır.
Bu bilim dalı iyi bir araştırma işidir. Her yeri köşe bucak gezmek lazım, insanlarla konuşmak lazımdır. Bu işi yapanların sevmesi gerek anlayacağınız.
Türk halk bilimi, adından da anlaşılacağı gibi Türk halkının adet, gelenek, inançlarını, oyunlarını, yemeklerini, kıyafetlerini tanıtan bir bilim dalıdır. Diğer bir adı Folklor'dür. Lakin folklor günümüzde halk oyunu diye bilinir. Bu yanlış bir kanıdır. Folklor halk biliminin diğer adıdır.
Bu bilim dalı iyi bir araştırma işidir. Her yeri köşe bucak gezmek lazım, insanlarla konuşmak lazımdır. Bu işi yapanların sevmesi gerek anlayacağınız.
8 Mayıs 2016 Pazar
Ferhad ve Şirin Hikayesi
Azerbaycan'da Erzen kentinin kadın hükümdarı Mehmene Banu kız kardeşi Şirin için bir köşk yaptırmıştır. Köşkü süsleme işini o yörenin en usta süslemeci Ferhad'a verirler. Ferhad çalışırken Şirin'i görür ve ona aşık olur. Mehmene Banu da Ferhad'ı sevmektedir. Bu nedenle Şirin'le evlenmesini istemez. Ferhad bir gezi sırasında Amasya kentinin hükümdarı Hürmüz Şah ile tanışır. Hürmüz Şah Ferhad'ın başına gelenler. dinleyince onu yanına alır. Birlikte Erzen'e giderler. Hürmüz Şah Şirin'i Ferhad için Mehmene Banu'dan ister. Mehmene Banu karşı çıkınca iki hükümdar birbirlerine savaş açarlar. Savaş sırasında Hürmüz Şah'ın oğlu da Şirin'e aşık olur. Savaş sonunda yenilen Mehmene Banu her şeyi bırakarak kaçar. Şirin Amasya'ya getirilir. Oğlunun da Şirin'e aşık olduğunu öğrenen Hürmüz Şah güç durumda kalır. En sonunda Ferhad'd başarılması güç bir iş verir ve bu işi başarması koşuluyla Şirin'e kavuşabileceğini söyler. Ferhad Amasya yakınlarındaki bir dağı delecek ve kente oradan su getirecektir. Ancak bu işi başarırsa Şirin'le evlenebilecektir. Ferhad büyük bir coşku ile işe koyulur ve bir süre sonra işin sonuna yaklaşır. Ferhad'ın bu işi başaracağını anlayan Hürmüz Şah çalıştığı bir dağda Ferhad'a yaşlı bir kadınla Şirin'in öldüğü haberini yollar. Bu yalan habere inanan Ferhad Şirin'in ölüm acısına dayanamaz ve dağları deldiği gürzünü canına kıymak amacıyla havaya fırlatır ve yere düşen gürzün altında kalarak ölür. Ferhad'ın ölüm haberini alan Şirin'de bir hançerle kendini öldürür. İki sevgiliyi yan yana gömerler.
Leyla ve Mecnun Hikayesi
Leyla ve Kays medrese yıllarında birbirlerine aşık olmuşlardır. Kısa zamanda her yere yayılan bu aşkı duyan annesi Leyla'yı okuldan alır ve Kays'la görüşmesini yasaklar. Aşk ıztırabıyla mahvolan Kays halk arasında Arapça "deli" anlamına gelen "Mecnun" diye anılmaya başlar. Bu sevda yüzünden çöllere düşen Mecnun'a birçok kişi Leyla'yı unutmasını söyler. Ancak onun için kainat artık Leyla'dan ibarettir ve hiçbir şekilde bu aşktan vazgeçmez. Hatta babası onu bu dertten kurtarmak üzere Allah'a yakarması için Kabe'ye götürür ama o tam tersine derdinin artması için dua eder. Hem Leyla'nın Hem Mecnun'un halleri gittikçe perişanlaşmaktadır. Başkasıyla nikahlandırılan Leyla kocasından kendini uzak tutması için bir hikaye uydurur ve bir süre sonra adam ölür. Bu sırada Mecnun çöldedir ve aşkın bin bir türlü cefasıyla yoğrulmaktadır. Dünyayla bağlantısı kesilir ve sadece ruhuyla yaşar hale gelir. Leyla'nın vücudu da dahil olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi bitmiştir. Bir gün Leyla çölde Mecnun'u bulur ama Mecnun onu tanımaz ve "Leyla benim içimdedir, sen kimsin?"der. Leyla Mecnun'un ulaştığı mertebeyi anlar ve döner ve çok geçmeden ölür, Mecnun'da ölür.
7 Mayıs 2016 Cumartesi
Fuzuli'den Beyitler
Ferhada seyr-i suret Mecnuna geşt-i sahra
Bir rahat içre herkes ancak menem belada
(Ferhad resim seyreder, Mecnun çölde dolaşır.
Herkes bir rahatlık içinde ancak benim belada)
Mende Mecnundan füzun aşıklık isti'dadı var
Aşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var
(Bende Mecnun'dan daha fazla aşk yeteneği var.
Gerçek aşık benim. Mecnun'un ancak adı var.)
Her gören ayb itdi ab-ı dide-i giryanumı
Eyledüm tahkik görmüş kimse yok cananumı
(Ağlayan gözümün yaşını her gören beni ayıpladı.
Araştırdım. Sevgilimi gören kimse yok.)
Bir rahat içre herkes ancak menem belada
(Ferhad resim seyreder, Mecnun çölde dolaşır.
Herkes bir rahatlık içinde ancak benim belada)
Mende Mecnundan füzun aşıklık isti'dadı var
Aşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var
(Bende Mecnun'dan daha fazla aşk yeteneği var.
Gerçek aşık benim. Mecnun'un ancak adı var.)
Her gören ayb itdi ab-ı dide-i giryanumı
Eyledüm tahkik görmüş kimse yok cananumı
(Ağlayan gözümün yaşını her gören beni ayıpladı.
Araştırdım. Sevgilimi gören kimse yok.)
Ay ile Güneş Efsanesi
Ay gökçek bir oğlan, güneş de güzel bir kızmış. Ay güneşe aşık olmuş. Onbeşlediği bir gün ay bu aşkını güneşe açıklamış. Güneş de zaten aya aşıkmış ve bu aşkını bir türlü söyleyemiyormuş. Ayın sözlerinden cesaret alarak o da onu sevdiğini söylemiş. Ayın her onbeşlemesinde ay ile güneş buluşuyor, geleceklerine dair tatlı hayaller kuruyorlarmış. Hatta son buluşmalarında evlenmeye karar vermişler. Onların bu şekilde birbirlerini sevmelerini kıskanan bir cazı karısı araya girerek güneşe ay hakkında yanlış bilgiler vermişler ve onu aydan soğutmuş. Ay ise bütün olan bitenden habersiz güneşin etrafında dolanıp duruyor ancak onun kendisiyle konuşmamasına çok üzülüyormuş. Bir gün güneş aya:
-Boşuna peşimde dolaşıp durma, seninle evlenmeyeceğim. Benden umudunu kes, demiş.
Bu sözlere anlam veremeyen ay:
-Kıyamete kadar senden ümidimi kesmeyeceğim, bir gün suçsuz olduğumu anlayacaksın, demiş.
Ay ile güneşin konuşmaları böylece sona ermiş. Ancak ay güneşi bir türlü unutamıyormuş. Her onbeşlemesinde hasretle güneşe bakmak istiyor. Güneş onun gözüne parmaklarını uzatarak kendisini görmesini engelliyormuş. İnsanların güneşe bakamayışlarının sebebi buymuş. Güzel bir kız olan güneş kendisini göstermemek için de insanların da gözüne ışıktan parmaklarını uzatırmış. Meğerse güneşe bakıldığında insanın gözünü delen ışıklar onun ince parmaklarıymış.
6 Mayıs 2016 Cuma
Fuzuli-Leyla vü Mecnun'dan
Can verme gam-ı aşka ki aşk afet-i candır
Aşk afet-i can oldugı meşhur-ı cihandır
(Aşk gamına can verme. Çünkü aşk canın afetidir.
Aşkın can afeti olduğu dünyaca meşhurdur.)
Yahşı görünür sureti mehveşlerin amma
Yahşı nazar etdükde ser-encamı yamandır
(Ay gibilerin yüzü güzel görünebilir.
Ama dikkatlice bakarsan sonun kötüdür.)
Yad itme kara gözlülerin merdüm-i çeşmin
Merdüm diyüp aldanma ki içdikleri kandır
(Kara gözlülerin göz bebeğini anma.
Bebek diye aldanma çünkü içtikleri kandır.)
Vefa her kimseden kim istedüm andan cefa gördüm
Kimi kim bi-vefa dünyada gördüm bi-vefa gördüm
(Her kimden vefa istediysem ondan cefa gördüm.
Vefasız dünyada kimi gördüysem vefasız gördüm.)
Eksük olmaz gamumuz munca ki bizden gam alup
Her gelen gamlu gider şad gelüp yanumuza
(Niceleri bizden gam alır gamımız eksilmez.
Her gelen yanımıza mutlu gelip gamlı gider.)
Aşk afet-i can oldugı meşhur-ı cihandır
(Aşk gamına can verme. Çünkü aşk canın afetidir.
Aşkın can afeti olduğu dünyaca meşhurdur.)
Yahşı görünür sureti mehveşlerin amma
Yahşı nazar etdükde ser-encamı yamandır
(Ay gibilerin yüzü güzel görünebilir.
Ama dikkatlice bakarsan sonun kötüdür.)
Yad itme kara gözlülerin merdüm-i çeşmin
Merdüm diyüp aldanma ki içdikleri kandır
(Kara gözlülerin göz bebeğini anma.
Bebek diye aldanma çünkü içtikleri kandır.)
Vefa her kimseden kim istedüm andan cefa gördüm
Kimi kim bi-vefa dünyada gördüm bi-vefa gördüm
(Her kimden vefa istediysem ondan cefa gördüm.
Vefasız dünyada kimi gördüysem vefasız gördüm.)
Eksük olmaz gamumuz munca ki bizden gam alup
Her gelen gamlu gider şad gelüp yanumuza
(Niceleri bizden gam alır gamımız eksilmez.
Her gelen yanımıza mutlu gelip gamlı gider.)
Gelinkaya Efsanesi
Giresun ilinde halkın Gelinkaya diye isimlendirdiği ve adına efsane izafe ettiği iki mekan vardır. Bunlardan biri Görele taraflarında Sisdağı'nın güneybatısında yer almaktadır. Çanakçı Kuşköy'ün de doğusuna düşen bu doğal kayalık, Sisdağının yamacına yaslanmış 30-40 m yükseklikte ve bebeğini sırtında taşıyan bir kadın görünümündedir. Halk arasındaki yaygın söylence şöyledir:
Yıllar önce güzel bir gelin ve çok sevdiği kocasıyla bir de çocuğu varmış. Karı kocayla oturan bir de yaşlı kaynana varmış. Ailenin geçimi hayvancılığa dayalıymış. Yaşlı kaynana, karı-koca ve bir çocuktan oluşan bu mutlu aileyi kıskanıyormuş. Kaynana çok titiz ve geçimsiz birisiymiş. Gelin çoktan bu yaşlı acuzeyi terk edip gidecekmiş ama kocasını ve çocuğunu çok seviyormuş.
Bir gün genç gelin yanında çocuğuyla beraber Sisdağının yamaçlarına inek otlatmaya gitmiş. İneklerden Sarıkız diye adlandırılanı çok hoyratmış. Genç gelin bebeğini emzirirken Sarıkız kaşla göz arasında yok olmuş. Gelin ineğin yokluğunu fark edip hemen aramaya gitmiş ama bulamamış. Akşam yaklaştıkça yüreğini korkular sarmaya başlamış. Eve gitse kaynanadan; dağda kalsa kurttan kuştan korkarmış. Çıkar yol bulamayan gelin çocuğu sırtında bir süre daha ormanda dolaşmış. Ama hiç bir iz bulamayınca ağlamaya başlamış. Gözyaşları akan derelere karışmış. Karanlık iyice bastırıp gecenin yüreklere korku salan sessizliği çökmüş, her yeri kaplamış. Artık yapabileceği hiç bir şey kalmayınca kıbleye dönüp Allah'a yalvarmış:
-Allah'ım ya beni kuş et uçur, ya da taş et dondur, demiş. Gelinin yalvarışları kabul edilmiş ve o anda taş olup kalmış.
5 Mayıs 2016 Perşembe
Fuzuli Divanı'ndan
Merhem koyup onarma sinemde kanlu dağı
Söndürme öz elünle yandurduğun çerağı
Günümüz Türkçesi;
Göğsümdeki kanlı yaranı merhem sürüp iyileştirme
Kendi elinle uyandırdığın mumu söndürme
Fuzuli aşkın insanı olgunlaştırdığını düşünür. Olgunlaşmanın da acı çekmekten geçtiğini düşünür. Acı çekmeyi sevdiği için doktor, ilaç, nasihatçı istemez. Sevgilinin verdiği acıyla o yara oluştu.
Uymuş cünuna gönlüm ebruna der meh-i nev
Ne i'tibar ana kim seçmez karadan ağı
Günümüz Türkçesi;
Gönlüm çıldırmış, kaşına yeni ay diyor.
Akı karadan seçemeyene itibar edilir mi?
Ay beyaz, kaş siyah olur. Akı karayı seçemeyenin hiç bir şeyine itibar edilmez. Fuzuli'nin sevgilisi kendine özgü o yüzden tabiattaki hiç bir şey sevgilisine benzemez. Diğer şairler gibi sevgilinin kaşını aya benzetmiş.
Kaddün gamında servün sormağa za'f- halin
Gülzardan kesilmez ırmakların ayağı
Günümüz Türkçesi;
Ey sevgili servinin senin boyunun sıkıntısındaki çaresizliği sormak için ırmakların ayağı gül bahçesinden kesilmez.
Servi, sevgilinin boyu onun boyundan uzun olduğu için sevgiliyi kıskanıyor. Serviler zaten ırmakların yanındadır. Servinin hatırını sormak için oraya gelmemişlerdir.
Söndürme öz elünle yandurduğun çerağı
Günümüz Türkçesi;
Göğsümdeki kanlı yaranı merhem sürüp iyileştirme
Kendi elinle uyandırdığın mumu söndürme
Fuzuli aşkın insanı olgunlaştırdığını düşünür. Olgunlaşmanın da acı çekmekten geçtiğini düşünür. Acı çekmeyi sevdiği için doktor, ilaç, nasihatçı istemez. Sevgilinin verdiği acıyla o yara oluştu.
Uymuş cünuna gönlüm ebruna der meh-i nev
Ne i'tibar ana kim seçmez karadan ağı
Günümüz Türkçesi;
Gönlüm çıldırmış, kaşına yeni ay diyor.
Akı karadan seçemeyene itibar edilir mi?
Ay beyaz, kaş siyah olur. Akı karayı seçemeyenin hiç bir şeyine itibar edilmez. Fuzuli'nin sevgilisi kendine özgü o yüzden tabiattaki hiç bir şey sevgilisine benzemez. Diğer şairler gibi sevgilinin kaşını aya benzetmiş.
Kaddün gamında servün sormağa za'f- halin
Gülzardan kesilmez ırmakların ayağı
Günümüz Türkçesi;
Ey sevgili servinin senin boyunun sıkıntısındaki çaresizliği sormak için ırmakların ayağı gül bahçesinden kesilmez.
Servi, sevgilinin boyu onun boyundan uzun olduğu için sevgiliyi kıskanıyor. Serviler zaten ırmakların yanındadır. Servinin hatırını sormak için oraya gelmemişlerdir.
4 Mayıs 2016 Çarşamba
Zahmetsiz Rahmet Olmaz
Salim ve Ganim adında iki arkadaş varmış. Bir dağ eteğine düştü yolları. Bu dağı zorluklarla geçtikten sonra arkasındaki çeşmeye kavuştular. Çeşmenin başında şunlar yazıyordu:
-Dağın eteğinde büyük aslan heykeli var. Onu alıp dağın zirvesine bir anda çıkarırsan artık hiç bir şeyden korkma.
Ganim Salim'e "Gel gidip bakalım" dedi. Salim:
-Kimin yazdığını bilmediğimiz bir yazı için kendimizi tehlikeye atmamalıyız. Ganim:
-İyi yerlere ulaşmak için cesaret edip bir şeyler yapmamız gerekir.
Ama Salim ikna olmamıştı ve Salim Ganim'i ikna etmeye çalışıyordu "Heykeli alıp bir koşuda dağın tepesine çıkmak imkansız" diyerek. Ganim kararlıydı ve "Başkasının sözüyle yoldan dönmem" dedi.
Ganim arkadaşıyla vedalaşıp aslanı sırtına aldı ve dağın zirvesine ulaştırdı. O an aslan canlandı ve kükremeye başladı. Bunu duyan halk dağa geldiler ve Ganim'i hükümdar yaptılar.
Meğer aslanı dağın tepesine çıkaran kişiyi hükümdar yapacak imişler.
Ganim adalet içinde ülkesini yönetti.
İnsan bazı şeyleri göze almadıktan sonra iyi yerlere gelemez.
-Dağın eteğinde büyük aslan heykeli var. Onu alıp dağın zirvesine bir anda çıkarırsan artık hiç bir şeyden korkma.
Ganim Salim'e "Gel gidip bakalım" dedi. Salim:
-Kimin yazdığını bilmediğimiz bir yazı için kendimizi tehlikeye atmamalıyız. Ganim:
-İyi yerlere ulaşmak için cesaret edip bir şeyler yapmamız gerekir.
Ama Salim ikna olmamıştı ve Salim Ganim'i ikna etmeye çalışıyordu "Heykeli alıp bir koşuda dağın tepesine çıkmak imkansız" diyerek. Ganim kararlıydı ve "Başkasının sözüyle yoldan dönmem" dedi.
Ganim arkadaşıyla vedalaşıp aslanı sırtına aldı ve dağın zirvesine ulaştırdı. O an aslan canlandı ve kükremeye başladı. Bunu duyan halk dağa geldiler ve Ganim'i hükümdar yaptılar.
Meğer aslanı dağın tepesine çıkaran kişiyi hükümdar yapacak imişler.
Ganim adalet içinde ülkesini yönetti.
İnsan bazı şeyleri göze almadıktan sonra iyi yerlere gelemez.
Yusufçuk Kuşu Efsanesi
İlkbahar ve yaz günlerinin bazı gecelerinde dağlarımızda bir ses duyulur. Hu! Lu Lu Lu Lu! gibi bir şey. Biraz garip, biraz hüzünlü, biraz korkulu... İşte o ses yusufçuk kuşunun sesiymiş. Öttüğü zaman ağladığı rivayet edilir.
Çok eski zamanın birinde üvey ana ve elinde iki çocuk varmış. Yusuf'la ablası Barcın Yaylasında yaşarlarmış. Her gün koyunlarını otlatarak günlerini geçirirlermiş. Günlerden bir gün oyuna dalmışlar, vaktin nasıl geçtiğini bilmeden akşam olmuş. Koyunlar da varıp gitmişler bilinmeyene. Üvey analarından çok korkan çocuklar koyunları bulmadan eve dönememişler. Gece karanlığında koyunları aramaya başlamışlar. Bu arada birbirlerini de yitirmişler. Hem koyunları hem Yusuf'u arayan ablacık durup dinlenmeden dere tepe koşmuş, her yere çıkışında ünlermiş: Yusuf! Koyunları buldun mu?
Dağdan taştan ses gelir, Yusufçuk'tan ses gelmezmiş. Yusuf'tan bir ses, koyunlardan biz iz bulamayan ablacık sabaha kadar hem koşmuş, hem ünlemiş: "Yusuf koyunları buldun mu?
Sabahleyin yaylanın bir semtinde, çayırlı bir düzlükte Yusuf'u ve koyunları bir arada bulmuş, bulmuş ama hepsi de sessiz, soğuk, birer taş olmuşlar. Zavallı abla da kederinden kuş oluvermiş. Kuş olmuş ama Yusuf'u ve koyunları unutamamış, ünlemesi dinmemiş. O zamandan bu yana hem arar hem ünler: Yusuf koyunları buldun mu?
Çok eski zamanın birinde üvey ana ve elinde iki çocuk varmış. Yusuf'la ablası Barcın Yaylasında yaşarlarmış. Her gün koyunlarını otlatarak günlerini geçirirlermiş. Günlerden bir gün oyuna dalmışlar, vaktin nasıl geçtiğini bilmeden akşam olmuş. Koyunlar da varıp gitmişler bilinmeyene. Üvey analarından çok korkan çocuklar koyunları bulmadan eve dönememişler. Gece karanlığında koyunları aramaya başlamışlar. Bu arada birbirlerini de yitirmişler. Hem koyunları hem Yusuf'u arayan ablacık durup dinlenmeden dere tepe koşmuş, her yere çıkışında ünlermiş: Yusuf! Koyunları buldun mu?
Dağdan taştan ses gelir, Yusufçuk'tan ses gelmezmiş. Yusuf'tan bir ses, koyunlardan biz iz bulamayan ablacık sabaha kadar hem koşmuş, hem ünlemiş: "Yusuf koyunları buldun mu?
Sabahleyin yaylanın bir semtinde, çayırlı bir düzlükte Yusuf'u ve koyunları bir arada bulmuş, bulmuş ama hepsi de sessiz, soğuk, birer taş olmuşlar. Zavallı abla da kederinden kuş oluvermiş. Kuş olmuş ama Yusuf'u ve koyunları unutamamış, ünlemesi dinmemiş. O zamandan bu yana hem arar hem ünler: Yusuf koyunları buldun mu?
2 Mayıs 2016 Pazartesi
Şem' ü Pervane
Rum padişahı Jale'nin yaşlanmasına rağmen hala çocuğu olmamıştır. Allah'a dua ederek bu hasretini gidermesini ister. Bu duadan sonra pervane isimli çocuğu dünyaya gelir. Müneccimler çocuğun Şem' isimli bir kıza aşık olacağı, bu yolda çok sıkıntılar çekeceği ama sonunda ona kavuşacağı yolunda kehanette bulunurlar. Pervane bu kehanete uygun olarak babasının yaptırdığı köşkün duvarında resmini gördüğü Şem'e aşık olur. Şem' Çin hükümdarı Fağfur'un kızıdır. Bütün vaktini bu resim önünde geçiren Pervane'nin durumuna üzülen babası onu bu aşktan kurtarmak için duvardan resmi kazıtır. Ancak bu Pervane'nin aşkını artırmaktan başka işe yaramaz. Pervane sevgilisine kavuşma yolları arar. Sonunda bir sihirbazın yaptığı büyük kuşa binerek Çin ülkesine gider. Şem' tam da o sırada seyyahtan kendisinin hikayesini dinlemektedir ve konuşmalarından Şem'in de kendisine aşık olduğunu öğrenir. Bunun üzerine Pervane ortaya çıkar ve iki aşık kavuşurlar. Ancak durumun öğrenilmesiyle Pervane zindana atılır. Buradan dayenin yardımıyla kurtulan Pervane bir kadın aracılığıyla Şem'le mektuplaşmaya başlar. Sonrasında Pervane'nin babası Jale, Şem'i babasından istese de Fağfur buna razı olmaz. Bunun üzerine Şem' saraydan kaçarak Rum ülkesine gider. Kızının kaçtığını öğrenen Fağfur Rum ülkesine casus gönderir. Rum ülkesinde casusu tanırlar ve ona işkence etmek isterler. Ancak şah Jale buna izin vermez ve casusu serbest bırakır. Jale'nin bu hareketinde etkilenen Fağfur aşıkların birlikteliğine razı olur. Fağfur'un ölümü üzerine Pervane Çin tahtına geçer.
Dizi-Film Olmuş Kitaplar
1 Mayıs 2016 Pazar
Klasik Türk Edebiyatında Kalıplar
Gamze, yan bakış manasına gelir. Sevgilinin gamzesi oka benzer ve aşığın kalbine oklar atar.
Gamzen suale başlasa uşşaka her müjen
Guya lisan-i hal ile bir terceman olur
Lal, kırmızı renkli değerli bir taştır. Aşığın gözü, gözyaşları lale benzetilir.
Çare umdum la'l-i şirininden eşk-i telhime
Teli güftar ile aldın can-ı şirinim benim
Sevgilinin saçı, kaşı, kakülü şekil itibariyle nala benzetilmiştir.
Na'l der-ateş enduh- felaket oldum
Oldu esb-i hevesim pay-ı ukal-i ekdar
Sevgilinin gözü nergise benzer, baygın bakar.
Gül hasretinle yollara dutsun kulağını
Nergis gibi kıyamete dek çeksin intizar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)