29 Nisan 2016 Cuma

Çoban Totak ve Pir Aziz Efsanesi

Bugünkü Piraziz ilçesinde türbesi bulunan Şeyh İdris'in Karagöl Dağı çevresindeki yaylalarda otlattığı koyun sürüsü "Çoban Totak" adında ermiş biri tarafından otlatılmaktaymış. Şeyh İdris'in de yaylada bulunduğu bir sırada beklenmedik bir zamanda Çoban Totak ölmüş. Ölüm olayı ikindi vakti gerçekleştiğinden cenazenin kaldırılması için de yeterli vakitte yokmuş. Ayrıca olayın yaşandığı yayla ile Şeyh İdris'in yaşadığı Piraziz arasında yürüme bir günlük mesafe varmış. Bu durum karşısında Şeyh İdris abdestini almış ve ikindi namazına başlamadan önce kuzeye yönelerek mollası Aziz'e seslenmiş:

-Totak öldü, kefenlik bez getir, kazma kürek tez getir, koyuna da tuz getir, demiş. Şeyh İdris daha namazını bitirmeden molla Aziz yanına gelmiş. Bu durum karşısında şaşıran Şeyh İdris mollasının eriştiği manevi dereceyi takdir anlamında ona "Pir kişi olasın, adında bu yerlerde baki kalsın" diye duada bulunmuş. Bundan sonra bölgeye Pir Aziz'in adı verilmiş.


PİRAZİZ

27 Nisan 2016 Çarşamba

Divan Edebiyatı

Sevgilinin ağzı dar ve küçüktür. Çoğu zaman yok diye bilinir. Bu bakımdan mim harfine benzetilir.


Sevgilinin gözlerinin iri oluşu sebebiyle ahuya benzetilir.


Efsanevi bir kuş olan anka görülmemiştir. Yani kuşun adı vardır, kendisi yoktur. Bu yönüyle sevgili anka kuşuna benzetilir. 


Sevgilinin yanağı ateştir. Şarapta rengi itibariyle ateşe benzer.


Ayın ışığı nurdur. Bu ay nurlu olmasıyla sevgilinin yüzüne benzetilir. Ayın üzerindeki karalıklarda sevgilinin ayva tüyleridir. Ayva tüyü yüzde olan ince sarı tüylerdir.


Dam, tuzak demektir. Sevgilinin saçları da damdır.

Diş, inciye benzetilir.


Ebru, kaş demektir. Kaş; ra, nun harfine ve yaya benzetilir. Kaş misk kokuludur. Çünkü o devirlerde kaşa, saça, sakala koku sürülürmüş.











26 Nisan 2016 Salı

Al Kızı Efsanesi-Giresun

Sağrakgöl

Dereli ilçesinin Kızıltaş Yaylasında Sağrakgöl adıyla gizemli bir göl varmış. Suyu soğuk ve oldukça derin olduğu için de kimse buraya girmeye cesaret edemezmiş. Bir gün köyün çok iyi kalpli çobanı kaybettiği koyunları ararken gölün kenarında bir ipek mendil bulmuş. Mendilin sahibi gölün içinde yüzen uzun saçlı bir peri kızıymış. Çoban mendili alıp eve dönmüş. Peri kızı da onu takip ederek çobanın evine gelmek zorunda kalmış.


Sonra peri kızı ile çoban evlenmişler, çocukları olmuş. Bu evlilikten evliyanın baş tacı Hacı Ellez (İlyas) hazretleri olmuş. 

Yıllar sonra peri kızı ile çoban yine bu gölün kenarına gelmişler ve ilk karşılaştıkları günleri hatırlamışlar. Peri kızı çobandan ipek mendili artık geri vermesini istemiş. Çobanda peri kızının yaşlı haline, anne oluşuna bakarak kendisini terk edemeyeceğini düşünerek mendili geri vermiş. Peri kızı mendili alıp Sağrakgöle ayağını dokundurunca ilk günkü gibi gençleşmiş ve güzelleşmiş. Çoban onu kararından geri çevirmek istemişse de başarılı olamamış. Peri kızı "evim al evi olsun, lohusalar şifa bulsun" diye dilek dileyerek gözden kaybolmuş. İşte o günden beri Kızıltaş köyündeki bu ev "al ocağı" olarak kalmış. Lohusa hasta gelinler, kadınlar buraya gelerek Al kızından şifa bulmuş.

25 Nisan 2016 Pazartesi

Kaplan Yavrusu

Adanın içinde bir orman varmış. Bu ormanda bir kaplan yaşarmış. Kaplanda aslanlar bile korkarmış. Uzun süre ormana hakim olmuş, onun kuralları geçerli olmuş. Bu kaplanın bir de yavrusu vardı. O öldükten sonra o geçecekti ormanın başına ve kaplanda dilediği gibi yaşayacaktı lakin bu dileğini gerçekleştirmeden öldü. Onu yerinde gözü olanlar bir yarış içerisine girdiler. Acımasız bir aslan galip gelerek ormanın yeni kralı o oldu.

Yavru kaplan diğer ormanlardan yardım istedi. Ama ormandakiler ona yardım etmediler:
-Senin ormanın acımasız aslanın hükmü altında. Ona gücümüz yetmez, seninde yetmez, onun emri altına gir, dediler.
Kaplan yavrusunu bu fikir aklına yattı. En iyisi yardım etmektir diye düşündü ve aslanın sağ kolu oldu.

Günler geçti ve bir gün aslanın orman dışında işi oldu. Kimi göndersem diye düşüncelere daldı. Kaplan onu böyle düşünceli görünce sordu. Aslanda durumu anlattı. Kaplan kendisinin gidebileceğini söyledi ve yola koyuldu.

Gece gündüz durmadan yol aradı. Hava sıcaktı ve kafile bunalmaya başladı. Ama kaplan durmak bilmiyordu.
-Şurada dinlensek aslan nereden bilecek, dediler. Fakat kaplan kabul etmedi. Bana bir süre verildi. Gevşek davranamam dedi.

Aslanın casusları bu durumu aslana anlattılar. Aslanın çok hoşuna gitti ve eskiden babasının olan yerlerin valisi oldu. Dürüstlüğünün karşılığını almış oldu.


Aslan


Kaplan yavrusu


Sadettin Nüzhet Ergun

1901'de Bursa'da doğdu. Babası kolağası Ali Efendidir. İlk tahsiline Üsküdar İttihat ve Terakki Mektebinde başladı. Daha sonra Üsküdar Sultanisi ve İstanbul Darülfünun Edebiyat fakültesini bitirdi. 1921 senesinde Meşihat Dairesince imtihan edilerek Hallaç Baba Sadi Dergahı Şeyhliğine tayin edildi. Dergahlar kapanıncaya kadar bu göreve devam etti. Dergahlar kapatıldıktan sonra Ankara, Konya ve İstanbul'da edebiyat öğretmenliği yaptı. 1943'te Bayezid Devlet Kütüphanesi Müdürlüğüne tayin edildi. Bu vazifedeyken 25 Nisan 1946'da vefat etti. Edebiyat tarihi çalışmalarıyla ünlü oldu. Halk edebiyatı tesirinde kalarak araştırmalarında bu yönde ağırlık verdi. Edebiyat hayatına şiir yazarak başlayan Sadettin Nüzhet'in eserlerinde büyük bir vesika zenginliği, araştırmalarda titizlik ve mukayese dikkat çeker. Eserlerinin bir kısmını tamamlayamamıştır. Eserleri;
-Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı'ndan
-Karacaoğlan


-Gevheri
-Gedai
-Kuloğlu
-Hengami
-Silleli Süruri
-Aşık
-Aşık Ömer
-Şeyh Galib
-Neşati
-Şeyhü'l-İslam Bahai
-Sabuhi
-Baki
-Pir Sultan Abdal
-Bektaşi Şiirleri ve Nefesleri
-Hatayi
-Türk Musikisi Antolojisi


23 Nisan 2016 Cumartesi

Klasik Türk Edebiyatında Sanem

Sanem; put demektir. Bu put kilisedeki putlardır. Bunlar altın ve gümüşten yapılır ve pürüzsüzdür.  Klasik Türk edebiyatında sevgili puta benzetilmiştir. Çünkü put pürüzsüzdür ve sevgili de pürüzsüzdür. Sanemin şiirlerdeki kullanışına örnek verelim:



Hayali Beg'den;

Öldürürsin aşıkı rahm eylemezsin ey sanem
Hey ne kafirsin senün sinende imanun mı var

Günümüz Türkçesiyle;

Ey put acımazsın, aşığı öldürürsün
Ya ne kafirsin senin göğsünde imanın mı var



Necati Beg'den;

Hüsnünün çavı bütün alemi tutdı sanema
Gün gibi yedi iklime değin nurı varur

Günümüz Türkçesiyle;

Ey put güzelliğinin şöhreti güneş gibi bütün dünyayı kapladı
Çünkü yedi kıtaya dek ışığı gider

21 Nisan 2016 Perşembe

Zati ve Şiiri

II. Bayezid ve I. Süleyman döneminde yaşamış şairdir.
1546 yılında ölmüştür.


İşte şiirinden bir örnek:

N'oldun inlersin felek hercayi cananun mı var
Sey ider her bir menzili mah-ı tabanun mı var

Benzüni ey bustan fasl-ı hazan mı itdi zerd
Yohsa başı taşra bir serv-i hıramanun mı var

Ağlayup feryad idersin her nefes ey andelib
Harla hem-saye olmuş verd-i handanun mı var

Yoluna canum revan itsem gerek cana didim
Yüzüme bin hışm ile bakdı dedi canun mı var

Zülf-i dilber gibi ey Zati perişansın yine
Cevri bi-hadd yohsa bir yar-i peri-şanun mı var

Bu şiirde Zati'nin aşk hikayesini görüyoruz. Önce gökyüzüyle konuşuyor, daha sonra bahçeyle konuşuyor. "Neden sarardın?"diye soru soruyor. Ardından bahçedeki bülbülle dertleşiyor. Bu sohbetlerden sonra sevgilinin yanına gidiyor ve onunla konuşuyor lakin sevgili onu tersliyor ve Zati yine kendisiyle dertleşmeye başlıyor.

İşte divan edebiyatında sevgili

20 Nisan 2016 Çarşamba

Seyyid Vakkas Efsanesi-Giresun

Seyyid Battal Gazi Abdurrahman Gazi gibi Seyyid Vakkas'da Hz. Peygamber ile kan bağı bulunan bir savaşçı, serden geçtidir. İslam dinini yaymak ve cihat etmek için Karadeniz Bölgesini tercih etmiştir. Efsaneye göre Giresun'u almak için bir fındık kabuğuyla denizleri aşarak Giresun'a gelmiş; emrindeki bütün kuvvetleri de bir fındık içi ile günlerce beslemiştir.
Pontus Devleti'ne son vermek Karadeniz Bölgesine İslam dinini yaymak isteyen Sultan Fatih'in ordusuna katılıp onun Uç beyi olmuştur. Giresun Kalesinin deniz ile buluştuğu noktada yer alan Metamorphisis Kilisesine giderek burada gizlice bilgi toplamaya çalışır. Ancak ayine katılan Hristiyanlar tarafından fark edilmiştir Durumunun ortaya çıkması üzerine Hristiyan halk tarafından yakalanmak istenir. Ancak o savaşmayı tercih eder ve bu yüzden de bir kılıç darbesi kellesini kaybeder.
Mucizevi biçimde kopan kellesini kolunun altına alarak uzun süre savaşır ve çok sayıda düşman öldürür. Bu şekilde savaşarak kale eteğine kadar gelir. Bir kadının bu hali görüp hayret ile çığlık atması üzerine de sırrı ifşa edildiği için düşüp ölür. Bu olağanüstü olay halk hafızasında yer eder ve zamanla mezarı üzerine bir türbe inşa edilir.



19 Nisan 2016 Salı

Giresun Adası'ndaki Kutsal Heykel Efsanesi

İsrailoğulları Mısır'da iken Hz. Yusuf'un altından bir heykelini yaparlar. Mısır'dan sürgün ile çıkarılmaları Filistin'e yerleşmeleri sırasında heykel Mısır'da kalır. Halkın talebi üzerine Hz. Musa bir mucize ile heykeli Mısır'dan Filistin'e getirir. Ancak o vakitler Kenaniler olarak bilinen Fenikeliler heykeli alırlar, Kıbrıs Adası'na götürürler. Denizcilikle uğraşan Yunanlılar heykeli buradan alarak kutsal Olimpus Dağı'na yerleştirirler. Pers İmparatoru Dara Anadolu ve Yunanistan'ı ele geçirince bu heykeli Mısır'a geri verir. Bundan sonra heykel yine Fenikelilerin eline geçer. Onlar da daha güvenli buldukları Karadeniz'in tek adası olan Aretias Adası'na yerleştirirler. Böylece kutsal Yusuf heykeli Giresun'a gelmiş olur.



Heykeli almak için Yunanlılar 40 kez adaya saldırırlar ama başarılı olamazlar. Giresun şehrinin kurucusu kabul edilen Kral Farnakes Giresun'a egemen olunca altın heykeli adadan alarak kalede bir tapınağa yerleştirir. Buraya kaledeki Kufa kuyusundan su bağlanarak su kutsanmış olur. Bu suyun Lonca Mahallesindeki Meryemana Kaya Kilisesi çeşmesine akıtıldığı rivayet edilmektedir. Daha sonra Bizans hakimiyetine giren Giresun'dan kutsal heykel kaçırılıp kaybolur.


18 Nisan 2016 Pazartesi

Anadolu Adı Efsanesi



Anadolu adının nereden geldiği sorulduğunda şöyle
bir efsane anlatılmaktadır:
Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca
Köyü’nde geçer bu efsane. Taş oluğun önünde güzel
bir çeşme vardır. İşte bu çeşme efsanenin ana
kaynağıdır.
Asırlar önce çeşmenin bulunduğu yerler hayli
ıssızdır.  15. yüzyılda bir Türkmen subayı, ordusu
önünde seferden dönmektedir. Ordusu o kadar yol
katetmiş ama su bulamamıştır. Bitkin haldeki
askerlerin susuzluktan dudakları kavrulmuş,
neredeyse ölmek üzeredirler. Koca ordu nice
zaferler kazanmış, bayrağını yere değdirmemiş, başı
dik ordu neredeyse susuzluğa yenilmek üzere.
Ümitler kaybolmak üzere iken, bir Türkmen kadını
belirir uzaktan. Elinde kocaman bir ayran bakracı.
Önüne çıkan askerlere elindeki tası doldurur verir.
Kimisinin matarasına doldurur. Bütün askerlere
ayran içirir, yine de ayranı bitmez. Kocaman orduda
ayran vermediği asker kalmaz. Matarası dolu olan
askerlere bir daha seslenir;
“Oğlum uzat mataranı doldurayım,” diye.
“Ana doludur,” derse de askerler.
“Ana doludur.”
“Ana doludur.”
Ana dolu, diye cevap veren askerler mataralarında
ayran dolu olduğunu belirtirler.
Böylece günümüzde yaşadığımız bu toprakların adı,
o günden sonra Anadolu olarak anılmaya başlanır.

17 Nisan 2016 Pazar

Türk Mitolojisinde Kültler

Gök Tanrı, göğün zaman içinde soyut bir yaratıcı güce dönüşmesinin sonucu olarak düşünülür.
Güneş, ay, yıldız Gök Tanrı'ya bağlı olarak düşünülmüştür.
Ülgen Kayra Hanın oğludur. İyilik Tanrısıdır. Yayık Ülgen ile insanlar ve kam arasında Aracı ruhtur.
Ak Ene dişi tanrıçadır. Altay Türkleri arasında Ülgen'e yaratma ilhamı veren güçtür.
Yo Kan yeryüzündeki en güçlü ruhtur.
Talay Kan bütün suların, ölülerin koruyucusu olduğuna inanılır.
Umay kadınlar ve çocukları koruyan kutsal ruhtur.
Rüzgar, kasırga gibi doğa olaylarının ruhların işi olduğu düşünülür.
Ev kültü evi koruyan, ailenin bereketini sağlayan ruhtur.
Erlik şamanlık inancına göre yer altı dünyasındaki ruhların başıdır.





Kayra yaratıcı tanrıdır.
Ay Ata ay tanrısı olarak görülebilecek kutsal bir varlıktır.
Asena efsanevi bir dişi kurdun doğurduğu on erkek çocuğun
biridir.
Tulpar kanatlı attır.
Kuyaş güneş tanrısıdır.

16 Nisan 2016 Cumartesi

Edebiyat Bölümü Okuyan Yazar ve Şairler


Ahmet Hamdi Tanpınar


Ahmet Bican Ercilasun


Pertev Naili Boratav


Ali Nihat Tarlan


Samim Kocagöz


Reşat Nuri Güntekin






15 Nisan 2016 Cuma

Gülümsemek

Gülümsemek insan olmanın, hayatın bir parçasıdır. Dertlerimizin arasında iş yoğunluğunda gülümsemeye her zaman yer vardır. Sevdiğimiz insanların küçük bir gülümsemesi bizi de mutlu eder. O gülümseme sıcaklık verir. Her şeyi eritir, adeta kızgınlığı bile unutturur.



Gülümsemek bulaşıcıdır. Siz güldükçe karşımızdaki de güler tabi karşımızdaki çok kızgın değilse. 
Yaşamın zorlukları içinde gülmeyi unutmayan insanlar vardır. Sokaktaki çocuklar, yetimler, öksüzler...  Dertlerimize rağmen gülümsemeyi yaşamımızdan çıkarmamalıyız.









8 Nisan 2016 Cuma

Hayat

Büyükten küçüğe kadar hepimiz bir şeyler için çırpınıyoruz. Küçükler dışarı çıkmak için annesinden izin almaya çabalıyor. Büyükler ise işte koşuşturarak rahat hayat sürmeye çabalıyor. Yani herkesin kendine göre bir sıkıntısı var. Hepimiz kendi derdimizi en büyük sanıyoruz sokaktaki evsizleri düşünmeden, aç uyuyan masumları düşünmeden ya da hastalıklar içinde kıvrananları aklımıza getirmeden. Halbuki ne kadar da şanslıyız şu hayatta. Evimiz var, sağlığımız yerinde, gözümüz görüyor, kulağımız işitiyor, bacaklarımız ve kollarımız hareket ediyor. Her şeye sahip değil miyiz? Peki nedir bu şükürsüzlüğümüz, olanla yetinmeyişimiz? Olan halimize şükredip bizden kötü durumda olan insanları aklımızdan çıkarmamalıyız.


7 Nisan 2016 Perşembe

Kelimeler

Özgür kelimesi oz fiilinden gelmektedir. Oz kurtarmak, ozgur kurtulmuş demektir.
Tekin, gültekin, kültigin kelimelerindeki tegin, tigin prens anlamına geliyor.
Öd kelimesi zaman demek. Ödün, ödünç zaman vermek manasına gelir. Bu kelimeler öd kökünden türemiştir.
Tarım kelimesi tarı fiilinden gelir ve anlamı ekip biçmektir.

6 Nisan 2016 Çarşamba

Açgözlü Tilki



Tilki ormanda av peşindeymiş. Ağacın altında tavuk varmış,
dalında da davul asılıymış. Tavuğu avlamaya hazırlanıyordu ki rüzgarın etkisiyle davul sallanıp büyük bir ses çıkardı. Davulu görünce sesi büyükse kendi de büyüktür diye düşünerek tavuktan vazgeçip ağaca tırmandı ve davula saldırdı. Parçaladı fakat bir şey elde edemedi. İçini pişmanlık sardı. Koca şey yüzünden tavuktan oldum diye düşündü.
Bu hikayeden çıkaracağımız sonuç; aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz.

5 Nisan 2016 Salı

Şahin İle Tavuk

Şahin bir gün tavuğa kızar.
-Sen ne nankör tavuksun. İnsanlar sana iyi davranıyor ama sen onlardan kaçıyorsun. Ben olsam kaçmam.
Tavuk şöyle cevap verir:
-İnsanlar şahinleri kebap yapmıyor. tavukları kebap yapıyor. Sende olsan kaçardın.
Bu hikayeden çıkaracağımız sonuç, olayları değerlendirirken başkasının açısından da değerlendirmek gerekir.










2 Nisan 2016 Cumartesi

Tabiat

Dünya Allah'ın bizlere sunduğu bir nimet. Bu koca dünyada yok yok. Beslenebileceğimiz yiyecek ve içecekler, ruhumuzu ağaçlar, şelaleler, akarsular... Şırıl şırıl akan derenin yanında uzanmayı kim istemez ki?



 Ormana dalıp bol oksijenle ciğerlerimizi doldurmak ne hoş şey... 




Bunlara kuşların cıvıltısı da eklenirse kulaklarımızın pası silinir. Çiçeklerin her biri ayrı güzellikte, ayrı renkte... 



Bahar gelince kelebekler etrafta uçuşmaya başlar. Güneşin doğuşu ve batışı da güzeldir.





1 Nisan 2016 Cuma

Üzüm Hikayesi


Üzmek fiilinin anlamı ayrılmak, bir şeyin ikiye ayrılmasıdır. 
Üzüm elde edilen bitkiyi bir yere asarsan asma olur. Yaprağına da asma yaprağı denir.
Aşağı doğru sarkan yanda resmi olan meyve sarkımdır. Şimdi biz salkım deriz. Bu meyveyi dalından koparırsak üzüm olur. Yani dalından ayırmış oluruz. Bu meyvenin tanelerine de habbe adı verilir.